Pnin, Vladimir Nabokov

Vladimir Nabokov’un unlu/sansasyonal Lolita sonrasinda yazdigi ilk romani olan Pnin bastan sonra suclu bir sekilde gulumseyerek, arada kahkaha atarak okudugum gayet eglenceli bir kitap.

Pnin’in konusunu soranlara soyleyecek fazla bir seyim yok maalesef… 1950’lerde Amerika’nin dogusunda, daha cok Wellesley College’dan ve biraz da bizim Cornell Universitesi’nden ilham alinarak yaratilan kucuk bir universitede gecer. Timofey Pnin, Rusya’dan goc etmis, sosyal adaptasyon sorunlari olan bazen acinasi derecede dunyadan habersiz bir asistan profesordur. Pnin ise, Pnin’in basinda gecenlerle ilgili ilk bakista cok komik, fakat aslinda ayni anda hafif uzgun bir hikaye.

Artik (cok sukur) Turkiye’de de yayimlanmaya baslanan inanilmaz eglenceli Seinfeld dizisi icin hicbiseyle ilgili olmayan hikaye derler, Pnin’i de oyle tarif edebilirim. Hatta Timofey Pnin egzantrikligi acisindan bir nevi Cosmo Kramer da olabilir. Seinfeld seyrederken de karakterlerin basina gelen olmayacak seylere gulersiniz, bir taraftan da insanin dustugu acikli halden eglendiginiz icin hafif bir suclukluk duyarsiniz. Ama Timofey Pnin bir uyanik George Costanza, icten pazarlikli Elaine, dunyaya uyarlanamayan zekasiyla Kramer veya egoist Seinfeld de degil. Iste kitabin uzuntusu buradan kaynaklaniyor.

Kahraman Pnin ve yazar Nabokov’un hayatlari arasinda cesitli parallelikler var, ondan kitabin bir kisminin en azindan cevresindeki insanlardan ilham alindigina eminim. Ikisi de devrim sonrasi baskilar yuzunden St. Petersburg’dan istemeyerek ayrilmislar. Nabokov ailesi ile once Berlin’e gitmis, orada babasi politik rakipleri tarafindan oldurulunce tanriyi da geride birakarak Paris’te yeni bir hayat kurmus. Pnin ise ordu kacagi olarak Kirim ustunden Istanbul, Prag ve nihayet Paris’e yerlesiyor, Paris’te sonradan cesitli zaman ve sekillerde kalbini kiracak karisi yeteneksiz sair Lisa ile tanisiyor. Nabokov once cesitli konferanslar icin geldigi Amerika’da kalmaya karar veriyor (Wellesley College sonrasinda, Cornell’de Rus ve Ingiliz Edebiyati bolumleri Stanford ve Harvard’da konuk profesorluk), Pnin ise tasini taragini toplayip Waindell College’a geliyor, o da ara sira konusma yapmaya yakin universitelere gidiyor, butun gurbetciler gibi egitim isindeki Rus gocmenleri ile bir araya gelip geride biraktiklari uzgun ulkelerinin dertlerini ve zengin edebiyatlarinin minuskul karakterlerinin detaylarini saatlerce konusuyorlar.

Fakat Pnin ve Nabokov’un hayatlari arasindaki paralellikler buraya kadar. Nabokov ogretmenlik disinda yandan yazarlik yapiyor, ve buyuk olay yaratan eseri Lolita’yi Cornell’de profesorlugu sirasinda yaziyor. Hatta bu unlu kitap dramatik bir sekilde sominede yanacakken vefakar ve cefakar esi Vera zor kurtariyor. Lolita’nin basarisi sonrasi gelen finansal rahatlik sayesinde Nabokov universiteyi birakip kendini yazarliga veriyor. Pnin ise kendi arastirmalari disinda hayatla cok da alakali degil. Bolumunde kendi etrafinda cevrilen entrikalardan bihaber bir sekilde evi, ofisi ve kutuphane arasinda bir yasam surmekte. Nabokov gibi en iyi arkadasi olan guzeller guzeli bir esi de yok, oldukca yanliz o koskoca yanliz ulkede.

Kitabin uzgun komikliginden bahsettim, bu komiklikle olaylardan cok Pnin karakterinin “cinslikleri” sayesinde. Mesela Pnin’in tasvirinde soyle bir cumleler kumesi var:

On gadgets, he doted with a kind of dazed, superstitious delight. Electric devices enchanted him. Plastics swept him off his feet. He had a deep admiration for the zipper.

Pnin’in Fransa’dan Amerika’ya geldikten sonraki Ingilizce ogrenme cabasi ise soyle anlatilmis:

In 1941, at the end of one year of study, he was proficient enough to use terms like “wishful thinking” and “okey-dokey.” By 1942, he was able to interrupt his narration with, “to make a long story short.”

Pnin’in kendine has ozellikleri ise ayrica traji-komik. Mesela yenilgiye sempati duydugu icin ara sira kotu oldugunu dusundugu bir restoranda yemek yiyor, cesitli sebeplerden (“bu banyodaki bardak temiz degil”, “sonik rahatsizliklarim var”, “duvarlardan ufluyor, yerden de ufluyor”) her sene tasindigi icin o seneki evini hep ilk is olarak “Pninize” ediyor: yataginin yanina “birbirleriyle yarisan” birkac alarmli saat koyarak, kutuphaneden aldigi 74 adet rus edebiyati kitabini etrafa dizerek, cok buyuk felsefi onemi oldugunu dusundugu kalemtrasini masanin kenarina monte ederek…

Pnin’in cocuklarla iletisimi de oldukca mekanik. Eski karisinin cocugu onu ziyarete geldigi zaman, once cocukla biraz fransizca konusuyor. Fransizca fasli bitince, “simdi seninle spor konusacagim” diye acikladiktan sonra Rus edebiyatindan ornekler vererek boks ve tenisin ilk hangi eserde gectigini tarih ve karakter detaylari ile soyluyor. Daha sonra cocuga eger bir futbolcu olmak istiyorsan, daha cok yemelisin diye nasihat ettigi icin cocuk, “futboldan nefret ederim” deyince hemen caktirmadan cocugun kalacagi odaya gidip hediye aldigi futbol topunu camdan asagi atarak (enteresan kelimeler kullanmasiyla unlu Nabokov burada defenestrasyon demis) yok ediyor.

Kitapta tek komik karakter Pnin degil tabii ki. Hikayeyi anlatan kisi (ki o da ayni Nabokov gibi bir Rus gocmeni profesor) Amerikan egitim sistemi ile dalgasini gecmeyi de unutmamis. Mesela antropolog bir profesor Kubali balikcilarin ve palmiye tirmanicilarinin yemek yeme sekillerini arastirmak icin onbin dolarlik bir destek almis. Bir psikiyatr ise onbin ilkokul ogrencisine parmak testi uygulamak icin sponsor edilmis. Parmak testi icin cocuklarin isaret parmagi boya dolu bir kaba daldiriliyor, parmagin uzunlugunun boyanan kismin uzunluguna orani renki grafiklerle anlatiliyor. Baska bir profesorun favori dersi el-kol hareketlerinin felsefesi. Bir kutuphanecinin tasviri ise, “he had such a soothing capacity for showing how silent a man could be if he strictly avoided comments on the weather” seklinde.

Pnin Nabokov’un ununun hakkini verecek sekilde sozluklerde bile zor bulunan kelimeler ve cesitli kelime oyunları ile dolu. Anadili aslinda rusca olmasina ragmen cocuklugundan beri ingilizce ve fransizca konusularak buyutulmus, ardinda Berlin yillari ve Cambridge’in Trinity Kolejindeki rus ve fransiz edebiyati tahsili gelmis. Dolayisiyla kitapta ruscaya, fransizcaya ve almancaya referanslar da var. Yazar rusca ve almanca yerleri ingilizce de aciklamis, ama kitabi okurken fransizca bilgisi veya yakinlarda fransizca konusan bir kisinin varligi fena olmaz diye dusunuyorum.

Nabokov’un multi-kulturel referanslari burada da bitmiyor. Kitabin bir yerde Pnin cocuklugunda kendisinin de bir sure Istanbul’da bulundugunu soyleyen ve Istanbul’da gul bahcelerini hatirladigini ve turkce su demesini bildigini soyleyen hanima hemen “Turkish for water is ‘su’” diye mudahele ediyor.

Kitabin baska bir yerinde ise Istanbul’un enteresan bir tasviri var:

…dialogues conducted from window to window across some narrow blue alley in an ancient town with water so precious, and the misery of the donkeys, and rugs for sale, and minarets, and foreigners and melons, and the vibrant morning echoes.

Pnin bitmesini istemedigim bir kitapti. Hem Timofey Pnin’in Amerika’daki bir yabanci olarak gozlemlerinin, hem kitaptaki belli belirsiz espri anlayisinin bitmesini istemiyordum, hem de Pnin’in sonundan endiseleniyordum. Pnin gibi saf kalpli insanlarin sonundan endise etmemek nasil mumkun olabilir? Lolita’nin anti-kahramani Humbert Humbert’i yaratan dahi yazar Nabokov’un elinde hem de. Ama kitabin sonlari da genel havasindan cok sasmadi. Komik, ama hafiften acikli. Kitabi bitirince endisesiz bir sekilde butun esprilerin hakkini vermek icin bir kez daha okumak isteyeceksiniz.

Yorum Yazınız / Leave a Reply