Suç ve Ceza Günlüğü

Bir haftadır Dostoyevski’nin Suç ve Ceza romanını okuyorum (Vintage’dan cikan Richard Pevear ve Larissa Volokhonsy tercümesi). O kadar güzel ki tüm gün “Akşam olsun da köşeme çekileyip kitabıma gömüleyim” diye bekleyerek geçiyor.

30 Kasım

Kitabın birinci kısmını yutarcasına okuduktan sonra merakıma yenildim ve ara verdim. Kütüphanemin nadide parçalarından birisi olan Vladimir Nabokov’un Lectures in Russian Literature kitabından Dostoyevski bölümünü ve daha da dikkatli bir şekilde Suç ve Ceza sayfalarını okudum.

Dostoyevski
Dostoyevski Efendi’nin En Guleryuzlu Resmi

Vladimir Nabokov – belki de bu okuduğum ders notlarını yazdığı üniversitemde benden 50 yıl farkla aynı yerlerde zaman geçirdiğimizden – büyük amcam gibi hissettiğim bir kişi. Fikirlerine saygım, hatta fikirleri karsisinda bir ezikligim var.

Nakobov, Rus edebiyatı derslerinde Dostoyevski’yi acımasızca eleştirmiş. Yazdıklarını okuyup biraz da kafa yorunca kendisine bazı konularda hak verdim. Ama sevdiğiniz bir arkadaşınız diğer yeni arkadaşınızdan hoşlanmaz da arada kalırsınız ya, o şekilde Nabokov – Dostoyevski kafa karışıklığı yaşadım.

Nabokov eleştirilerinde o kadar ileri gitmiş ki notlarının bir yerde Dostoyevski sürükleyici yazdığı için “Aslında Rusya’da Dostoyevski’yi 12-13 yaşında kızlar çok severler” bile demiş. Malum, Dostoyevski’nin önemli romanları aynı Charles Dickens’ınkiler gibi ilk kez bir gazetede arkası yarın şeklinde yayınlanmışlar, dolayısıyla adamcağız okutmak için bölüm sonlarını mümkün mertebe heyecanlı tutmuş. Nabokov Amca daha sonra da “Aslında sizin Amerika’daki boktan romanlarla da karşılastırmamak lazım, kötü dediysek dünyanın en iyilerinin kötüsü” diye birazcık günah çıkartmış.

Nobel töreninin yaklaşmasından dolayı Hürriyet’te Hadi Uluengin’in yüzeysel ve sanki kırpılmış gibi duran Orhan Pamuk röportajında Orhan Pamuk’un New York’taki masasının karşısına İstanbul’daki ofisindeki gibi Dostoyevski resmi asmış olduğunu okuyunca içimden bunları yazmak geldi.

Güzel edebiyat insana hayatı sevdiriyor. Bana etkisi diğer sanat dallarından ve daha az eforla aynı etkiyi yapan müzikten daha derin. Belki beni daha şiddetli sarsan ve hepsinden daha tembel işi olan güzel bir filme göre ise etkisini daha uzun koruyor.

Dostoyevski ile tanışmam Karamazov Biraderler ile oldu. Kitabı iğrenç bir ortamda 2 günde bitirmiştim. Seha’nın New York’taki tek penceresi apartman boşluğuna bakan tuğla duvarlı klostrofobik stüdyo dairesinde, deviasyon ameliyatı olmuş bir şekilde burnumda 1 kilo fettucini şeklindeki tamponla nefes alamaz durumdaydım. Evden çıkamıyordum, sürekli aldığım ağrıkesicilerden aptala dönmüştüm. Belki de bu uygunsuz okuma şartlarından dolayıdır ama o kitabı bu kadar sevmemiştim. Fakat Suç ve Ceza çok etkileyici.

7 Aralık
Anormal sıcağından hiç şikayetçi olmadığım bir kış akşamında okumaya ve yazmaya devam ediyorum. Bugün Orhan Pamuk Nobel konuşmasını yaptı, merak ediyorum babasının çantası hakkında neler demiş.

Suç ve Ceza ise heyecanını koruyor.

Klasikleri okumanın birçok hoş yanı var. En güzeli benim bugün okuduğum satırların 150 senedir birçok insan tarafından benzer veya daha enteresanı belki de bambaşka hislerle okunmuş olması.

Selanik’te kordonda Beyaz Kule’nin yanında denize nazır oturduğumda Atatürk’ün gençliğinde aynı manzaraya bakarak sigarasını tüttürdüğünü düşündüğüm gibi, bir klasik romanın bazı satırlarını okurken ilgimi çeken birçok tarihe geçmiş şahsiyetin de aynı satırları okuduğunu ve aynı sahneleri kafalarında benzer ama çok farklı hayallerle canlandırdığını bilmek hoşuma gidiyor. (Eğer deminki cümlede “okurum ve hayaller kurarım” deseydim Orhan Pamuk cümlesi olacaktı.)

Klasikleri okumanın başka bir güzelliği ise kitap hakkında kafa yormuş, konuşacak kişi bulmanın kolaylığı. Internette “Suç ve Ceza” yazdığınız zaman kitapla ilgili birçok kaynak bulmak mümkün. Daha derine inmek istenirse “Suç ve Ceza Yanlızlık” “Suç ve Ceza Nihilizm” vesaire yazılabilir. Eğer iyice arsız bir gününüzdeyseniz “Dostoevski Unabomber” dersiniz ve bir ara pek meşhur olan teknoloji düşmanı bombalı mektup postalayıcısı matematik profesörü Ted Kaczynski Abi’nin nasıl bir Dostoyevski karakteri olduğunu okursunuz!

Unabomber
Unabomber Amca Postmodern Raskolnikov

Farzedelim bir karakter ötekilerden daha çok hoşunuza gitti. Aynı şekilde “Suç ve Ceza Porfiry” yazınca bu sefer çok daha spesifik yazılar çıkıyor. Bunların sonu yok. Özellikle Dostoyevski söz konusu olunca birçok tez, kitap, atıf yapılan yazı bulmak kolay. Böylece hiç tanımadığınız belki hayatta hiç görmeyeceğiniz insanların okuduğunuz kitap hakkında hissettiklerin, düşündüklerini inceleyebiliyorsunuz. Romandaki hayatın detaylarını öğrenebiliyorsunuz.

Ardından kitap hakkında çekilen filmler, diziler ve tiyatro uyarlamaları geliyor. Kitabı dikkatlice okuduktan sonra bunları izlemek daha da zevkli. Ama kitabını okuduktan sonra filmi daha fazla beğendiğim de ender de olsa oldu. (Aklıma gelen istisnalar Trainspotting, Fight Club/Dövüş Klübü.)

Bu esnada kitapta Porfiry Raskolnikov’u sıkıştırmaya başladı. Raskolnikov meğersem psikolojisini dillendirmek suretiyle kartlarını açan ve kendisinden şüphelenmesi gerekenlerin dikkatlerini üzerine çekmesine sebebiyet verecek bir makale yazmış da yayınlandığından haberi yokmuş.

Tekrar kitaba dönüyorum.

22 Aralık
Bundan sonrası yokuş aşağı gitti ve kitap paldır küldür bitti. Favori karakterlerimden Svidrigailov piyasaya çıktıktan sonra sanki hız arttı. Aslında kötü adamlardan birisi kendisi, ama sanildigi kadar da kotu olmayabilir!

Sadece kitabın sonundaki dinci yorumları beğenmedim. Dostoyevski eskiden bu kitapta bol bol eleştirdiği Lebetzyatnikov gibi bir radikal iken yakalanmış, Raskolnikov gibi Sibirya’ya hapse yollanmış ve geriye dindar ve fanatiklerden nefret eden bir adam olarak geri gelmiş.

Bu kitabı okuduktan sonra St. Petersburg’a gitmeyi istememek imkansız. Okuduğuma göre şehir o zamandan beri bayağı değişmiş. Üçüncü dünya ülkelerinin kaderi bu (“Rusya üçüncü dünya değil” dediğinizi duyuyorum. Ben kastettiğim okuldaki Nato birinci dünya, Varşova Paktı ikinci dünya tanımı değil, bir varoluş şekli olarak üçüncü dünya). Halbuki zamanında sokakları çamur deryası olan Londra, Paris, Roma bugün hem bir dolu insanın yaşadığı yepyeni ve modern metropol hem de tarihi birer şehir olmayı başarmışlar. İnsan İstanbul’un eski resimlerini gördükçe üzülmeden edemiyor.

Dostoyevski Gogol’a hayranmış. Hatta kitabın dipnotlarında bütün Dostoyevski kitaplarında Gogol’a göndermeler olduğundan bahsettikten sonra sevgili tercumanlar konuyu unutuyorlar. En son Gogol okuduğumdan beri tam 13 yıl geçti. Yeniden dönmem gerekir mi bilemiyorum ama herhalde kitaplar yerine internete döneceğim.

Kitabı bitirdikten kısa zaman sonra iki tane filmini izledim. Bir tanesi TV için yapılmış Porfiry’yi Ben Kingsley’nin oynadığı bir film – ki kötü, bir tanesi de Porfiry’nin John Hurt tarafından oynandığı Menahem Golan’ın filmi ki daha kötü. İkisinden de uzak durmanızı tavsiye ederim. İki filmde de Raskolnikov karakterlerini hiç yakıştıramadım. Hele ikinci filmde filmi St. Petersburg’dan Moskova’ya taşımışlar ki olacak şey değil.

St. Petersburg
Suc ve mı Ben-Hur mu Belli Degil

Bu tür filmleri izlememin asıl amacı o zamanki şehrin atmosferini biraz anlamak. Ama maalesef iki film de bu işe pek yaramadı. Sonuçta tekrar internete dönmek durumunda kaldım.

Bulduğum birkaç güzel web sitesi de aşağıda:

İyi okumalar, iyi araştırmalar.

7 Replies to “Suç ve Ceza Günlüğü”

  1. Salim, bir sürü filmi var (amazon’da arayabilirsin) ama ben 2 tanesini izleyebildim yukarıda yazdığım gibi ikisi de hayal kırıklığı.

    Bir tane 70’lerde çekilen rus filmi var ama da zor bulunduğundan çok pahalı. O güzel gibi duruyor. Bir de BBC dizisi var o da iyi olabilir.

    Biraz daha az spesifik olabilirsek Woody Allen’ın Match Point filmi de Suç ve Ceza’yı andırıyor. Benim izlediğim en iyi adaptasyon o!!

  2. merhaba bende kitabı okudum ve çok hoşuma gitti tamamen beni kendine bağladı eseri okurken saki okumuyor da yaşıyodum müthiş bişey bu neyse okumayanlar muhakkak okumali diye düşünüyorum
    arkadaşlar bu eserin filmi varmı acaba varsa bile nasıl nerden bulabilirim mail atarsanız sevinirim

  3. Emin yazıyı yazdıktan sonra düşündüm de seyirci önünde konuşuyormuşuz da hareketlerimize dikkat etmek durumundaymışız gibi biraz donuk, ifadesiz kaldım.
    açılmam için buraya M.B.S ‘yi de alabilir miyiz?

  4. emin eline sağlık.
    geç de olsa yazından sonra ben de kitabı okumaya karar verdim.
    evde senelerdir önünden geçiyorum ama hıyarlıktan kitabı alıp da bakmamıştım. yine de birgün okumak için aklımdaydı. şimdi o gün geldi.

    bu arada:
    ‘Güzel edebiyat insana hayatı sevdiriyor. Edebiyat bana yaşamı sevdiren diğer sanat dallarından ve daha az eforla aynı etkiyi yapan müzikten daha etkili.’

    tercihte seçicilik, benim için de 1. sırada müzik var.
    ama bu demek değil ki önerilerine ilgisizim.
    bu vesileyle sitende ‘tavsiyeler ‘ bölümündeki kitap sayısını arttırmanı
    bekliyorum. altında da müzik tavsiyeleri olabilir mesela.

    çevirmeye üşendim, enteresan bir F.Zappa sözü ile bitiriyorum:

    Information is not knowledge. Knowledge is not wisdom. Wisdom is not truth. Truth is not beauty. Beauty is not love. Love is not music. Music is THE BEST.

  5. emin baba bu site her gun daha guzel bir hal aliyor. nasil yaptin bunu, google ile alakali mi? Reklam aliyomusun siteye? 🙂

Yorum Yazınız / Leave a Reply