Taze Babalara Öğütler – Baba Oğul Başbaşa

Bu haftasonu bizim oğlanın annesi işte olduğu için baba-oğul baş başa bir gün geçirdik. Bundan yola çıkarak taze babalara bazı önerilerde bulunmayı her zamanki gibi vazife addederim.

Zifiri Karanlık
Bu haftasonu saatler birer saat öne alındı, biliyorsunuz. Yani bazılarınız bu haftasonu bir saat fazla uyudunuz. Ama maalesef bu fazla uyuyanlarınız uyumaktan beyinleriniz uyuştuğu için bizim oğlana saatlerin öne alındığını haber vermeyi unuttunuz. Dolayısıyla kendisi sabah 5:30 sularında yatağından çekik gözleri ile çipil çipil bakarak “ıııııh, ııııh” demekteydi.

Annesi de sağolsun çalışan bir annenin özgüveni ile bana “ben işe gidicem, bebeği eğlendir çabuk! Altını da değiştir, yemek de yedir, kediye mama ver” diye gözlerini açmadan emir yağdırdı. Sonradan karambolde “Bana da bir bardak su!” diye eklemeyi de unutmadı.

Biz de başa gelen çekilir diye kalktık kalkmasına ama hava daha zifiri karanlıktı. Sağolsun kedimiz Sabuk da bizimle beraber kalktı ve karanlığa bakarken bize eşlik etti.

Daha sonra bizi oğlan beyefendinin uykusu gelene kadar (bu yaklaşık 2 saat sürdü) fazla hareket gerektirmeyecek bütün oyunları oynadık. Kitaptan hayvan resimlerine baktık, evde kediyi kovaladık, küpleri devirdik, kutuları boşalttık… O sabah bebeklerin dünyanın entropisini artırmak gibi bir görevleri de olduğunu keşfettim.

Oyunlar esnasında herif acıktı. Kendisine beyaz peynir, ezilmiş domates ve rendelenmiş salatalıktan oluşan yemeğini ve hemen ardından gene itinayla rendelediğim elmasını takdim ettim. Afiyetle yedi. O sırada Sabuk da yere dökülen beyaz peynirleri temizleyerek bana yardımcı oldu.

Saat 8:30 olunca anne hanfendi gözlerini ovuşturarak kalktı. Aynı anda bizim herif de gözlerini ovuşturmaya başlayarak uykusu geldiğinin mesajını verdi. Bunun üzerine fazla uzatıp şansımızı zorlamadan hemen yattık. Bir önceki gün Avrasya Koşusu’na da katılmış olduğumdan zaten yorgundum, saat 10’da üst katlardan bir hayvan duvara bişi çakmaya başlayıncaya kadar kıpırdamadan uyumuşum.

O esnada dadımız Gülsüm gelmiş olduğundan herifi teslim ettim ve duşumu aldım hazırlandım. Sonra biraz daha oynadık, öğlen yemeğini yedi ve tekrar uyudu. Bu sefer gidip sahilde bir kafede sabah kahvemi içerken gazeteleri okudum. Bu uyku çok kısa olduğundan günün gasteleri biter bitmez telefon geldi. Beyefendi hazırdı, gelip alabilirdim.

Evladım, Çocuk Üşüyecek
Hemen çıktım, herifi aldım ve tekrar Bebek’e döndük. Bu esnada yağmur fena bastırmıştı. Arabadan çıkarıp herifi kanguruya yerleştirdim, şemsiyemizi de açtık ve yürümeye başladık.

Dr. Evil

Aşağı Yukarı Böyle Bir Görüntü Sözkonusu İdi

Hava serindi ve yağmur kuvvetlice yağmaktaydı. Benim üzerimde bir ince uzun kollu tişört, oğlanda da ince bir hırka vardı. Bunu gören yoldan geçen teyzeler bize acıyarak bakıyorlardı. Sonunda bir tanesi dayanamadı ve “Evladım çocuk üşüyecek” deyiverdi. Ben de bu anı bekliyordum zira bu yorumla çok sık karşılaşıyorum. Hemencecik “teyze bunun annesi capon, bunlar soğuğa çok alışık” deyince teyze ne diyeceğini bilemedi. Gülümsedi ve bizi serbest bıraktı.

Biraz konuyu dağıtacağım ama bir seferinde 45 derece ve rutubetli bir günde ada vapurunda oğlanı sadece beziyle dolaştırıyordum. O zaman da 10 dakikada 3 ayrı kişi “çocuk üşüyecek” demişti. O zamanlar daha toy olduğum için güzel cevaplayamamıştım. Bu sefer kendimden çok memnun bir şekilde yola devam ettim.

Ama izin verin bu giydirme meraklısı teyzelerin en sinirlerinin bana direk birşey söylemeyip benim duyacağım şekilde yanlarındaki ekürilerine “adam çocuğu üşütecek” diyenleri olduğunu ekleyeyim. Bu gibi teyzelerin bu yorumları üstüne oğlanın bezini de çıkarttırıp üstlerine işettirmek istiyorum.

Rumelihisarı – Arnavutköy Hattı ve İhtiyaç Molası
Teyzelerden kurtulduktan sonra yürümeye başladık. Bebek parkında süs havuzunun şıkır şıkır sularına, havuzdaki suyu içmeye gelen kargalara, kargaları kovalayan köpeklere, köpeklerin tasmasının ucundaki adamlara ve kadınlara baktık. Bebek çarşıyı geçtik ve balıkçıların balıklarını ve karidesleri inceledik. Oğlana tekir ile barbunun farklılıklarını gösterdim. Çiçekçinin çiçeklerine baktık ama çiçekler konusunda fazla yardımcı olamadım ve en azından bazılarının isimlerini öğrenmek konusunda kafama not aldım.

Bebekten Hisar’a doğru yapılalı birbuçuk ay olmasına rağmen daha kar kış görmeden çatlayan yeni kaldırımdan yürüdük. Oğlana denizin üstüne kazıklı yol yapıp bu yolda biriken yağmur suyunu denize akıtamayanların ne tip insanlar olduğunu anlattım.

Sonra geri döndük ve bu sefer bir daha parktan geçip bir de Arnavutköy tarafına yürüdük. Bu esnada balıkçıların oltalarından nasıl kurtulunacağı konusunda kendisine kısa bir ders verdim. Adeta öğreten adam ve oğlu olduk. Bizim herif de aynı öğreten adamın oğlu gibi hiç ses çıkarmadan dinliyordu. Ara sıra kafasını kaldırıp bakıyor sonra gene etrafına bakmaya devam ediyordu. İçinden “gene başladı herif dırdırdır, bir kez de dondurma al, balon al yahu” diyor muydu acaba?

Öğreten Adam

“Bak Evladım, Bu Tür Adamlar Durmadan Birşeyler Anlatırlar,

Hikayeleri Hiç Bitmez.  Kafanı Salla ve Geç.”

Bir daha Bebek Parkı’na döndük ve yine süs havuzunu incelemeye başladık. Herif havuza bakmayı çok seviyordu nedense. Fakat havuzun şırıl şırıl sesini dinlerken dehşet içerisinde bir ihtiyaç molası vermem gerektiğini farkettim. Bu birşey değil, insan üzerine bağlı bir bebek varken bu işi nasıl yapar bilmiyordum üstelik!

Bebeği Bebek Camiinin tuvaletini işleten adama “abi iki dakka baksana şuna” diye vermeyi düşünüp hemen vazgeçtim. Bebek Kahve’ye gittim belki tanıdık vardır diye ama yoktu. Bulsam ne diycektim onu da bilmiyorum, ya bırakınca oğlan ağlarsa… “Abi benle iki dakka tuvalete gelsene, ben bi su dökerken sen de bebeğe bakarsın” mı desem. “Abi burdan bir küçük alır mısın? Arkadaştan ve bebekten para alma lütfen, sadece benim içeride işim var, onlar refakatçi.” “Hanfendi, bebeği iki dakka tutar mısınız, benim 70 saniyelik bir işim vardı da.”

Tabii insan daha fazla sıkıştıkça kafası da durmaya başlıyor. Adeta meshaneden taşan sıvılar beyne gidip yolları tıkıyormuş gibi. Artık çaresizce eve dönmeyi düşünürken bu şekilde araba kullanmanın tehlikelerini de gözden geçirmekteydim.

Bebek Havuz

Kahve ictikten sonra bu havuza fazla bakmamanizi salik veririm

Son anda aklıma geldi ki Bebek’te ebeveynler ve bebekleri için bir küçük kafe açılmıştı. Açılış gününde oradan geçiyorduk da içeri girmiştik. İstanbul’da Starbakları saymazsak sigara dumanına maruz kalmadan birşey içilebilen ender mekanlardan birisiydi bu güzide kafe (Liliput).

Hemen oraya gittim. Kapıyı çaldım ve utanaraktan acayip birşey isteyeceğimi söyleyerek giriş yaptım, ben tuvaletlerini kullanırken onlar iki dakka bebeğe bakabilirler miydi?

Sağolsunlar çok yardımcı oldular ben de orta 2’de kırdığım rekordan çok geride kalsa da hatırı sayılır bir sürede işimi hallettim ve çıktım. Bu esnada bizim oğlan kafenin sahiplerinin kızıyla oynamaya başlamıştı. Daha doğrusu kız bizim oğlanla oynuyordu da oğlan şaşkın şaşkın bakıyordu sadece. Erkeklerin kaderini çok erken keşfetmiş durumdaydı.

Tekrar teşekkür ettim ve mutlu ve hafiflemiş bir şekilde oradan ayrıldım.

Biraz daha dolandık, kitapçıya girdik kitaplara baktık, dünya kitabevinde dergilere baktık. Oradaki balıkçıya da girdik boy boy karidesleri inceledik ve artık herifin uykusu da gelmeye başlayınca evimize döndük.

Oğlanı uyuttum ve ben de günün stresinden arınmak maksadıyla bu yazıyı tasarlamaya başladım.

9 Replies to “Taze Babalara Öğütler – Baba Oğul Başbaşa”

  1. Hocam su Orta 2’deki hacet gorme rekoru demisken tam rekor suresini animsamak amaciyla otobiyografine gittim ama o kisim yazidan cikartilmis, RTUK’den sansur mu geldi acep?

  2. Berkman Efendi: Sanki evindeydin de gel diyosun utanmadan. Tabii ki aradım sizi, aklıma gelen ilk tuvalet orası. Seinfeld’deki tuvaletli bölüm gibi. Hatta Bebek’ten geçerken hep çıkıp bi su dökmek istiyorum.
    Yalın: Hızla herif oluyor vallahi. Ayrıca bıyıkları bile var…
    Anıl: Getirin abicim veletleri. Birkaç yazı daha çıkar ne güzel.

  3. “Aman cocuk usumesinin” bir baska versiyonu da “olum cocugu aglatma”… Ozellikle birinci dereceden akrabalar cocugun simarik aglamalarina boyun egmen yolunda stres yaparlar.

    Bir de yolda yururken tanimadigin insanlar cocugun uzerine cullanip opup koklamaya, orasini burasini cekistirmeye baslarlar. Neyse simdi alistim ama Amerika’dan ilk geldigimde boyle insanlara kafa atasim geliyordu. Yabanci turistlerin ailecek Kapalicarsi gibi yerlerde gezerken boyle insanlar tarafindan sikistirildiklarini dusunuyorum da, acilari tarif edilemez herhalde.

    Madem erken kalkiyorsun, bizim veletleri de sana getirelim haftasonlari bundan sonra 🙂

  4. Bulut kangurusundayken birkac kez tuvalet ihtiyacimi giderdigimi soylemeliyim. Oluyor olmasina da, sure uzadigi takdirde problemli bir hal alabiliyor bu durum. Eee, bos bos duvara bakmak da bir yere kadar.

  5. Oncelikle sarapci blekboriden de okunuyo ve hatta, sayet bu cevap girisimi basarili olursa, yorum bile yazilabiliyor. Tebrik ederim.

    Eline saglik, bahsettigin yerlere gitmis kadar oldum. Yalniz o kanguru (baby bjorne oyle mi deniyo oralarda? Iyi bulmuslar) denen aletle girersin, isersin aynen. En azindan simdilik. Oran biraz daha buyuyunce daha zor. Bizim Serkan’in topuklari cok hassas bolgelere denk geliyo mesela. Ben yururken onun ayaklari da dangil dungul ettigi icin hic hos bi durum olmuyo malesef. Nasil isenir bilemedim. “Olm dizlerini karnina cek bakiiim” desem?

  6. Keyifli bir yazi… ogreten adam!!

    Bu arada cocuk tasirken tuvalete girmek annelerin her zaman yaptigi birsey sanirim… aglarsa anam aglar gerisi yalan aglar 🙂

    Turk cocuklarinin surekli aglamasinin en buyuk nedeninin 45 derece sicakta yelek, takke ve corap giydirmek oldugunu bir daha belirttigin icin tesekkur ederim. En son Istanbul ziyaretimizde, Mavi Jeans’de calisan 17 yasindaki, 0 beden, “bebek bakim uzmani” tezgahtar. “Hanfendi, cocuklar boyle corapsiz cikarilir mi? Klimali burasi, zaturre olacaklar” demisti. Ben de ben caponum, bunlara birsey olmaz mi deseydim acaba 🙂

    Kalemine saglik…

Yorum Yazınız / Leave a Reply