Issız Adam

Issız Adam fenomenini ıskalamıştım, geçenlerde DVD’sinin çıktığını farkedince popüler kültürümüzde bu kadar yeri olan bir filmi görmek lazım diye düşünüp satın aldım. Çağan Irmak’ın Babam ve Oğlum‘unu da salak gibi almış olmama rağmen izlemememin sebebi duygu sömürüsünden hoşlanmamamdı. Hele yeni baba olmuş birisi olarak babalar ve oğulları duygu sömürüsünü çekecek durumda değildim, hala da değilim. Şimdi Issız Adam‘ı gördükten sonra kararım kesin: Babam ve Oğlum‘a üç arşınlık değnekle bile dokunmam.

Hala bilmeyen kaldıysa, film fazla pişirilmiş bir makarnanın 25 liraya satıldığı südo-italyan lokantalarından birini işleten özenti bir adamın kadınlarla sağlıklı ilişki kuramaması hakkında.

Önemli Not: Bir sonraki paragrafta filmin sonunu anlatacağım, ama zaten Türkiye’de yaşayıp gazete okuyorsanız sonunu biliyorsunudur. Zaten bu yazıyı okuduktan sonra filmi hala sonunu merak ederek izlerseniz de size müstahaktır.

Issız Adam Poster

Masum Ama Meraklı Kedi Yavrusu ve Suçlu Ama Ümitli Köpek Yavrusu Bakışlarına Takılıp Posterdeki Harika Şiirimsiyi Kaçırmayınız

Özet
Kahramanımız Alper gündüzleri aşçı-patronluk yaptığı lokantasında geç saatlere kadar çalışan geceleri de tanımadığı insanlarla sevişen bir kişidir. Derken bir şekilde eskiden erkeklerden ağzı yanmış olduğunu anladığımız bir kızla (Ada) tanışıp binbir numara ile kızı tavlar. Alper’in hem utandığı hem de sorumluluk duygusuyla sevdiği Türk filmi saflığındaki annesi taşradan büyük şehre gelince bu sefer bu kadıncağızı Ada binbir numarayla tavlar. Tam işler yoluna girmişken Alper kızı ağlata ağlata bırakır. Sittin sene sonra tekrar karşılaşırlar. Bu esnada Ada her genç kızın hayali olan İngiltere’de çalışan Türk kocayı bulmuş ve ondan güzel bir kız evladı peydahlamış, saçını çok çirkin kestirmiş ve iş kıyafetleriyle ve şık küpeleriyle Beyoğlu’nda sinemaya gidecek kadar delirmiştir. Alper zavallısı ise bıraktığımız gibi kalmış, üstelik saçları çok kıvırcık olduğundan taranmamış/umursamaz görüntüsü vermeyi beceremediği için yıkılmıştır. Bu dramatik karşılaşma anında ikisi de mutluluğun ne yüksek tavanlı bekar evinde ne de İngiltere’deki kocada olduğunu anlarlar. Ve film, film boyunca cins cinsi çalan acıklı bir eski Türkçe şarkı ile acıklı acıklı biter.

Klişeler
Alper klişelere göre her kızın hoşlanması gereken özelliklere sahip yakışıklı bir delikanlıdır. Bir kere şehrin en cool mahallesinde cool bir işi vardır, hem yemekleri bizzat pişirecek kadar zengin ruhlu hem de patron olacak kadar zengindir. Ayrıca her sabah elemanlarını gerçek bir Amerikalı patron gibi “Haydi çocuklar, biraz yemek pişirelim!” diyerek motive ettiğine göre ya elemanları üstünde açıklanmaz bir güce sahiptir ya da akşam seks yapmadığı zamanlarda bol bol dublaj holivut filmi izlemektedir.

Alper cool mahallelerimizden birisinde az möbleli, hiç kullanılmıyormuş gibi duran kocaman mutfaklı, plazma televizyonlu bir evde oturur. Çok güzel yemek yaptığı yetmiyormuş gibi “Önce şarap tadılacak, daha sonra o şarabın ışığında yemeğin tadına bakılacak” diyecek kadar gurme ve “Sen yemekteki bileşenleri tek tek yediğine göre hayatın karmaşıklığından hoşlanmayan bir aslan burcu kadınısın” gibi yorumlar yapacak kadar da derindir. Ada nasıl dijital fotoğraf makinası yerine eski bir Nikon kullanıyorsa Alper de sadece plak ve bu plaklardan sadece 70’lerin Türk Pop Müziği’ni dinler. “Kekoya bak, bu devirde plak dinliyor yahu” diyecek seyirciler de düşünüldüğü için kameraya dönerek izah eder: “Plaktaki müzik sıkıştırılmadığı için gözünü kapatınca kendini konserde zannedersin”. Halbuki bu aslında kız gözünü kapatsın da yanına kedi gibi sessizce yaklaşıp dudaklarına yumulayım taktiğidir. Tabii Ada kafam kadar kadehlerdeki 3 bardak şarabı yuvarladıktan sonra yere oturup, gözünü kapatıp 45 saniye duracak da yılların kurdu Alper durmayacak mıdır? Alper her abazanın yapacağını yapıp Tecavüzcü Coşkun gibi kızın boğazına soktuğu diliyle zavallının küçük dilini emince bütün film soyunmadan sevişmeyi başaracak kadar namuslu bir Türk kızı olan Ada “Yapmamalıyız Alper, eve gitmeliyim” diye şakacıktan kaçmaya çalışacak ve sonra tabii ki kapıdan koşa koşa dönecek kadar zeki ya da cilvelidir.

Ağlamaktan Göz Pınarlarım Kurudu Vallahi

Peki Alper’in amacı nedir? Hadi ilk başta Ada’nın gıdılı güzel yüzüne, endamına ve sütyen seçmeyi bilmeyecek kadar tecrübesiz olmasına tutulmuştur ve görmüş geçirmiş (cinas yapmak gibi bir maksadım yoktur) her erkek gibi “Ona herşeyi ben öğretmeliyim” diye düşünmüştür. Biraz daha tanıyınca Puslu Kıtalar Atlası‘nı okuyor gibi yapıp evde penye Claudia Schiffer donlarıyla gezen bu kızın aslında Issız Adam filminin hedef kitlesinin bizzat kendisi olduğunu farkedip kızın makbulü seyircinin makbulü gibi adamın kafasını gereksiz yere zorlamayanıdır diye düşünür. E peki kız annesiyle can ciğer kuzu sarması olunca neden bırakır? Bırakır zira Alper her Türk kızının kabusu olan o neden bıraktığı anlaşılmayan erkektir!

Hiç bir kadına bağlanamayan evlenme özürlü erkek konusu ilginizi çekiyorsa Alper’den daha inandırıcı ve okuru için çok daha dürüst olan Otisabi‘yi tavsiye ederim.  Kendisi her çarşamba Uykusuz dergisinin arka sayfasındadır.  Tanıştığı kadınlar etkilemek için burç da konuşur feng shui tavsiyesi de yapar ama o bunları yaparken biz okurlar düşünce balonlarından gerçek düşüncelerini (“Hepsi de bayılır böyle saçmalıklara”) okuruz.  Gizemli olmadığı gibi yan karakterler olan ev sahibi abaza yaşlı amca ve arkadaşımsısı Kaan da iyi karakterlerdir.  Ha bu arada Otisabi’nin arabası Chrysler PT Cruiser muhtemelen Issız Adam’a da ilham olmuştur.  Ama konumuzdan birazcık saptık…

Ada’nın Alper’de ne bulduğunu tahmin etmesi ise daha kolaydır. Şimdiye kadar hiç düzgün bir ilişkisi olmadığına göre bu adam ya geydir ve Ada onu “kendi takımına” çekecektir ya da şimdiye kadar şansı yaver gitmemiş bir bahtsız adamdır, Ada ise o şanstır işte! Üstelik dizginlenemeyen bir erkeğin dizginlenmesi gibi ulvi bir hedef de söz konusudur. Ada da imzayı atana kadar kedi, imza sonrası kaplan olan bir Türk kızıdır çünkü.

Bekar ve Tertipli
Seinfeld’in basit bir gey adam tanımı vardır: bekar ve tertipli. Alper hem bekardır hem de tertiplidir. Üstelik kendi rızasıyla kadınlara yemek yapıp plaklardan romantik müzik de dinler. Buradan bakacak olursak Oray Eğin‘in bu film dürüst olmayan bir gey filmidir tespiti yerindedir.

Ama tabii ki film gey filmi olsa yeteri kadar satmayacağı için gey filmi yerine kırık kalpli kız filmi yapılmıştır. Bu film bir gey filmi olsaydı mesela filmin sonunda Alper kek gibi Ada’nın arkasından bakacağına “Seviyorum ulan!” diye başgarsonuna yumulsaydı filmi izleyip izleyip ağlayan umutsuz kızlar neye sarılacaklardı? Ya boş vakitlerinde Leo Buscaglia kitapları okuyup filmdeki Ada gibi mavi telaş cümleleri kuran ve cima anında sevgililerini coşturmak için “el eleyiz, elimin çizgisi elinin çizgisine karışıyor sevgilim” diyen sıkıcı kızlar ne olacaktı? Peki ya hayatları boyunca sevmedikleri işlerini bırakıp Ferrarilerini satıp çok yorulacağı ama eve mutlu gideceği bir restoran açma hevesiyle yaşayan bir jenerasyon sahipsiz mi kalsındı? Ya kız arkadaşları terkedince pardesülerini giyip karanlık bir rıhtımda yağmur altında ıslanırken uzaklara bakarak sigara içenler (ki filmde bu sahnenin olmamasının tek sebebi Alper’in saçlarının rüzgarda uçuşamayacak kadar kıvırcık olmasıdır) mevsim veya saat müsait değilse ellerine Gandhi gibi bir sopa alıp paçalarını kıvırıp kumsalda yürüdüklerinde hangi filmi düşüneceklerdi? Kendilerini üzgün ama gururlu Alper’in yerine koymak en güzeli değil miydi?

Yani kısacası film iyi ki gey filmi falan olmamıştır – böylece günümüz Türk gençliği için yol gösterici bir fener gibi parlamıştır.

Issız Adam Gandhi

Gandhi Adam Sağlık Bakanı’nın Önerisini Dinlemiş, Kene Isırmasın Diye Paçaları Sıvamış Ama Çoraplarını İçine Sokmayı Unutmuş

Neyse ben soruları boşuna soruyorum, zaten kendi kendime de cevaplıyorum. Bu film bu kadar izleyici topladıysa bizlere şapka çıkarıp kaderimizin utanmasını beklemek düşer. Zaten sanat halk içindir. Öyleyse öl Sezar.

22 Replies to “Issız Adam”

  1. Issız Adam Çağan Irmak’ın gittiğim ve gelecekte beni bir şekilde kendine çekme potansiyeli taşıyabilecek ilk ve son filmidir. Bir arkadaşla gitmiş olmasam yarıda çıkacaktım ki bu da bir ilk olacaktı. Yazıya çok güldüm. Ne kadar yerinde analizler.

  2. Birkac sitede en iyi 10 turk filmi arasinda gorunce merak ettim ama sadece 20 dakika dayanabildim. Iyi Turk filmine hasret kalanlara “bir zamanlar Anadolu” filmini oneririm.

  3. Elinize, dilinize sağlık. Ben de sosyoloji öğrencisi olarak izlemek için tozun yatışmasını beklemiştim. Çok kötü bir film, incelemeye değer:)

  4. Girişten filmin özetinin verildiği en şahane film kritiği olmuş bu, en nihayetinde Türk genci – hele ki paralı ve asi ise – muhakkak ki sevişmek ister ama gel gör ki eldeki avuçtaki giyinik sevişen başka bir delidolu yurdum gencidir. Bu hikaye böyle sürer gider, biz çıkalım kerevetine.

  5. Bu Issız Adam gerçekten de bir fenomenmiş. Hiçbir yazının okunmadığı kadar okundu ve yorum aldı. Ben de bu yazıyı okurlara adıyorum!!!
    Ayrıca büyük stres altındayım, bundan sonra ne yazıcam, nasıl yazıcam bilemiyorum…

  6. Altına imzamı atarım 🙂 Özellikle dublajvari Amerikanize cümleler beni de aşırı rahatsız etmişti filmi izlerken, kime yakınmaya kalktıysam da duygusuz olmakla ve filmi anlamamakla suçlanmıştım, böyle bir yazıyı okuyunca oh dedim kendi kendime 🙂

    Tek bir öneri –bence Babam ve Oğlum Issız Adam’dan çok daha başarılı bir film idi, en azından o sevimsiz çocuk dışındaki oyuncu kadrosu kendilerini yıllar yılı ispatlamış, dublajsız ve klişelerden uzak bir şekilde karakterlerini izleyiciye iletebilen kişilerden oluşuyordu. Eğer fırsat bulursan filmi izle derim, özellikle (spoiler vermeden örnekleyeyim) filmin başındaki bakıcı teyzenin sesinin titrediği ve daha sonra dedenin torununu ilk defa gördüğü sahne çok “bizden”, dublajlı-çakma-Cihangir ve eski plak/ikinci el kitap değil 🙂

    Bence tabii 🙂

  7. Burasi o kadar kalabaliklasmis ki ben de bir yorum eklemis olmak istedim. Bir de her yazdigin bu kadar meshur olacaksa yasadik demektir.

  8. Bence hikayenin ana hatlari guzel vefakat oyunculuk ve script kotuydu. Ozellikle Ada’yi oynayan kiz yapamiyo.

  9. bak yaa… ne pirim yapti Issiz adam yazisi… simdi seyredecem… agzina aci oldugunu bildigin biberi atmaya cesaret etmek gibi bir sey olacak… du bakalim… ailecek biz DE begenerek okuyoruz…

  10. Bu arada kimse yememiş içmemiş böyle bir yazının yazılmasını beklemiş sanırım : ))

  11. En guzeli (!) ve herseyin ozeti: “Izleyicisine adanmistir”…

  12. Ben henuz filmi izlemeden -ve hatta oyle bi film oldugunu bile duymadan- pek cok arkadasimdan “issiz adam’i izledin mi, oyle bi film ki adam ayni ben/sevgilim/eski sevgilim” seklinde yorumlar duymaya basladim ve bu nasil bir adam ki ayni anda birbirinden alakasiz bu kadar cok insan olabilmis diye merak ettim. neyse filmi bi anlamda arkadaslarimi anlama motivasyonuyla da izledim. yazdigin seylere katilmamin yaninda eklemek ya da uzerinde tekrar durmak istedigim sey de bunla ilgili aslinda. adamin bu filmi ve bu tipleri boyle yapma amaci: senin baktigin gozlukten bakmayinca cok rahatlikla bizim yas grubumuz insanlarinin birseyleriyle ortakliklar yakalanabilir bu tiplerle. baglanma kaygisi, kimsenin bize baglanmamasi kaygisi, felegin cemberin gecme hali, uykusuz okumak, ozellikle erkekler icin anneyi aslinda ne kadar sevip de ah bi turlu gosterememek falan filan… burclar gibi yani. illa ki kendi burcunun birseyleri sende ve herkeste vardir. neyse beni rahatsiz eden cagan irmak’in bunu bilincli olarak filmin izlenmesini/sevilmesini saglamak icin yapiyor olmasi. diger filmlerinde de milleti honkurerek aglatmak suretiyle ayni hedefe ulasmaya calismasi. insanlar genelde aglamaktan caninin ciktigi filmeri seviyorlar, aglattigina gore vardi bisey diye. oysa butun bunlar kolay yollar. yani bu adamin ilk filmi olsa onun bakis acisinin veya yeteneginin bu kadar oldugunu dusunerek daha bagislamaci yaklasabilirdim ama ucuz taktik oldugunu dusunmek kizdiriyor beni. kimse yemese belki bu kadar kizmam da. 🙂
    isin ilginc yani filmin sonu en hosuma giden yeri oldu. sanirim orda siirsel laflar edilmedigi icin ve diger cagan irmak filmlerinden dolayi yaninda jilet dagitacaklari bir sahne bekledigim icin. beni aglamanin yakinina bile getiremedigi icin ben orayi acikli yapmadi sanip takdir etmistim. ama yapilan yorumlardan aslinda sonunda aglatma taktiginin de kullanildigini anliyorum, ben evde izledigimden farkedemedim belki!
    neyse yazin cok guzel olmus bence. cagan irmak’a da seni boyle bir yazi yazmaya ittigi icin tesekkur etmeli bari. 🙂

  13. Ah biri benden önce şu filmle ilgili bir yazı yazsa diye bekliyordum, ellerinize sağlık:) Düşüncelerinizin çok büyük bir kısmına katılmakla birlikte, bende içimde kalan saptamaları yapmak isterim:
    – Film Paris’te veya NY’ta geçse, belki biraz daha manalı olabilirdi; ama bir Istanbul hikayesi olmaktan uzak. (Sabahları mutfakta kurulan cümlelerle ilgili saptamalara bayıldım:)
    – Kız sanki pek bir naz yapıyor gibi gösterilmek istense, 7 satırlık zorlama teatral cümleler kursa da, neticede 24 saat içinde olaya son noktasını kuruyor.
    – Ertesi gün kız arkadaşıyla kahvalti yaparken, ağlamaya başladığında, kız arkadaşının ilk tepsikisi: “Aa sen aşık olmuşsun” oluyor. Nasıl yani? Kız kendini kullanılmış hissedip sinirden ağlıyor olamaz mı? Tecavüze uğramış olamaz mı? Ağlayan kıza ilk tepki aşık oldun sorusu mudur?
    – Anne figürü, gayet gelişmiş bir kent olan Tarsus’tan gelip, neredeyse yürüyen merdiveni ilk defa görmüş triplerine giriyor. Ayrıca kızla otobüs önündeki ilk karşılaşmalarında makineli tüfek gibi sorduğu 4 yaş çocuğu soruları (sen oğlumu nasıl seviyorsun, bu kadar mı şu kadar mı, beraber mi yaşıyorsunuz, napıyorsunuz, sen öyle sevgilisi misin, böyle sevgilisi misin) ve alışveriş merkezi görmemiş bir kadının oğlunun beraber yaşadığı kızı saniye geçmeden bağrına basması da ilginç.
    – Kız ne ara ne dere bu kadar bağlandı (ki bu tiplerden ağzı yanmış, kendisi de aynı ortamda yaşayan ve özgür bir tip) onu hiç anlamış değilim.
    – Kızın yaprak sarma yerken aldığı ayrilik haberine verdiği tepkinin çok daha iyisini verdiğim bir oyunculuk yapabilirim. Bu kadar kötü bir sahne olabilir.
    Filmin hiçbir sahnesini samimi bulmadığım için de, son sahneye bırakın ağlamayı; o kızın neden böyle absürd bir saç kesimi ve tarzla karşımıza çıktığını da anlam veremedim. Yani o kadar derbeder olup, tarzini marzini da mı değiştirmiş.
    Ay daha ne çok şey var söyleyeceğim, ama şimdilik aklıma bunlar geldi.

  14. emin bey ailecek sizi begenerek okuyoruz, bi yardim etseniz?
    (filmi) izlemedim bu yazidan sonra hic izlemem. great prose btw :). de-ki-mi konusunda ozel ders reca ediyorum.

  15. Film hakkında dört başı mamur bir kompozisyon yazma sabrını gösterebildiğin için tebrik ediyor, Fauna’yı yazmaya tercih ettiğin için kınıyorum.

  16. daha yazacak o kadar çok şey var ki nereden başlasam??
    gereksiz ve oldukça suni, prententious (bir anda türkçesini bulamadım) bir çevre, beyoğluna sıkışmış alaturka bir nyc sahnesi (ikinci el kitap, nadir kitap, kızın dükkanı vs vs böyle olunca da “sofistike” hayat içinde avam konuşmalar…
    çirkin, sevişen değil dövüşen bir adam.. bi de beni o alnının çizgileri gıcık etti..
    nasıl da anladı kahve sahnesinde biran evvel gitsen iyi olur dediğini o ciklet gibi yapışan kız?
    halbukim holywood ve fransız sineması bizi ne uyduruk hikayelerle salya sümük ettiydi (eskiden)

  17. Valla filmi izlemeye pek niyetim yoktu. Ferda’lar da seyretmemis.. ama yazini cumlealem okuduktan sonra seyretmeye karar verdik… reklamin iyisi kotusu olmazmis 🙂

  18. Filmin ucundan kıyısından da olsa bir ara bayağı bir ilgimi çeken ‘commitmentphobia’ olgusunu incelediği düşüncesiyle izlemiştim ama salonun ağlamaktan yıkılmasını anlayamadım. Ben ağlamadım diye bana ‘duygusuz’ bile dendi hatta.

    Çok tartıştık bunu biz. Bir kere Ada hani tanıyordu bütün piçoz herifleri? Alper de tipik yalanları/tavırları sergiliyordu. Ne oldu da beraber oldukları bir ayda piçlikten hayatının erkeğine dönüştü? Bir de bir ay takılınan adam beş yıl sonra neden hala hayallerde yaşatılsın? Yok öyle bir şey. Bunlar doğruysa her ikisinde de commitmentphobia var. Her ikisinin de ruh sağlığı bozuk. Ağlamak yerine bir kliniğe yollamak gerek.

  19. Alper her turk gencinin olmak istedigi karakterken Ada malesef bir cok turk kizinin oldugu karakter. Ilki kesinlikle daha katlanabilir bir sey. Artik erkekler bu hayallari biraksinlar ve kadinlar da Ada olmanin dunyanin en kotu hayalperestinin bile kuramayacagi kadar hayalgucunden yoksun bir hayal oldugunu anlasinlar. Gerci bosvereyim de yeni aldigim Johnny Cash ‘vinyl’ini dinleyeyim sarabimi yudumlayarak

  20. Birde sıradan baslamısken tekrar vizyona giren Devrim Arabaları içinde yazsan diyorum.

Yorum Yazınız / Leave a Reply