Izzy Stradlin Fuat Güner Olmuş

Levent “13 yıldır bu günü bekliyorduk” dedi.  Aslında tabii 13 yıldır beklemek mübalağa sanatının güzel bir örneğiydi ama Guns’n Roses enkazının haberlerini uzaktan uzaktan takip ediyordum.  Chinese Democracy albümünün Axl Rose’un parası bittiği zaman çıkacağını düşünüyordum.  Hatta Axl’ın İsveç’te bir otelde rezalet çıkarıp antika vazoyu kırdıktan sonra korumanın bacağını ısırması haber hoşuma bile gitmişti.  En azından sahne dışında eski formundaydı.

Bütün hafta çok hareketli geçtiği için şöyle güzel bir hazırlanacak vaktim olmamıştı ama Guns’n Roses en az hazırlanmam gereken grup olduğu için fazla endişeli değildim doğrusu.

Havaalanından eve geldim ve ivedilikle üstümü değiştirip Levent’le buluştum.  Trafik sıkıştığı için taksiden Ulus – Kuruçeşme arasındaki mezarlıkta indik ve klasik İstanbul merdivenli yokuşunun birinden heyecanlı bir şekilde inerek Kuruçeşme sahiline intikal ettik.

Yolda biramızı da aldık ve Kuruçeşme – Ortaköy yolunun hiç görmediği kadar siyah tişörtlünün arasından girişe doğru ilerlemeye başladık.  Bir ara bir delikanlıda “Guns’n Metallica” konserinin tişörtünü görünce birden 13 değil 14 yıl geriye gittim…

Buffalo Bills Amerikan Futbol Ligi NFL’in en zavallı (amerikanca söylemek gerekirse loser) takımlarından biridir.  Bilmem kaç kez final maçını (Super Bowl) kaybederek şampiyon olmamaya muvaffak olmuştur.  Ben de bu takıma Lise yıllarımdaki HBB TV’nin NFL yayınlarında da gösterilen unutulmaz Buffalo Bills – Houston Oilers maçında denk geldiğimden beridir sempati duyardım, ayrıca mahallemizin takımı da sayılabilirdi.  Lakin bütün sempatime rağmen stadlarına tek gidişim 1992 yazında Metallica ve Guns’n Roses’in ortak konseri sayesinde nasip oldu.

O konser hayatımda en unutmamadığım anlardan biridir.  O zamanlar oturup playlistine kadar yazmıştım ama maalesef arada kayboldu gitti.  1992 için unutulmaz birşeydi ve tahmin edilebileceği gibi egolar birbirini kaldıramadı ve turne sonuçlanamadı.  Hoş yarım kalmasının sebebi James Hetfield’ın kek gibi durduğu yeri unutup sahneden Wherever I Roam şarkısındaki “Buuum!” efekti esnasında çıkan alevlerle yanması dendi ama o olmasa da zaten iki grup elemanları birbirlerine girmişlerdi.

Ardından 1993’te İnönü stadındaki konserler serisinde GNR’ı bir kez daha izledim.  O da ilki kadar iyiydi.  Bu sefer tribün yerine saha içindeydim ve çok daha fazla coşmuştum.

Geçen çarşamba akşamı ise fazla bir beklentim olmadan Kuruçeşme Arena’daki yerimi aldım.  Resimlerinden Axl’ın minimum 10 kilo aldığı görülüyordu, üstelik yaşı da öyle bir hayat için geçkin sayılırdı. Slash ve Duff yoktu.  Ama “nasılsa eski şarkıları çalacaklar, önde Axl olsun arkada Beyoğlu’dan X bir grup olsa ne yazar” diye kendimi avutuyordum.

Tam 2 saat geç çıktılar.  Saat 21’de içeri tıkışmış yaş ortalaması 30 olan ve birçoğunun evde bekleyen çocuğu olan seyirci haliyle çıldırdı ve “Axl Rose’un götü kocaman!” tezahüratları başladı.  Benim pek umrumda değildi, zaten vaktinde çıkmalarını beklemiyordum.

Axl

Axl Abi Domuz Gibi Sağlıklı

Nighttrain ile başlayacaklarını iddia ettim ama Welcome to the Jungle ile sahne aldılar.  Ardından It’s So Easy geldi ki milleti asıl coşturan şarkı nedense o oldu.  Axl domuz gibi şişmanlamıştı, eski taytlarını falan giyemiyordu tabii ama sesi yerinde sayılırdı ve sağa sola zıplayabiliyordu.  Ki Axl’ın sesi kadar şahsına münhasır ses var mıdır?   Sesini çatallaştırması, kalınlaştırması, inceltmesi, bağırması, inlemesi bildiğimiz gibiydi.  Yeni şarkılar da özellikle Axl’ın sesine çok yakışıyor.

It’s So Easy’yi ilk dinlediğimde başkası söylüyor sanmıştım.  1987 veya 1988 idi. Sıra arkadaşım Kurbağa daha yurdumuzda özel radyolar yokken Güney Kıbrıs radyolarından şarkılar çekerdi.  Bir gün sınıfa Sweet Child O’Mine’ı getirmişti de çıldırmıştık.  Daha sonra Adana’da bir kasetçiden tüm Apetite for Destruction’ı çektirmiştim de adam şarkı isimlerini yazmadığı için Sweet Child hariç bütün şarkıların isimlerini kendim uydurmuştum.  Orijinal kaset galiba 2 sene sonra falan çıktı…

Bir ara Patience başladı ve Axl tam önümüze o klasik omuzları yukarıda ayaklarını arkadan sürüme yürüyüşünü yaparken şarkının girişindeki ıslık kısmını çalarak geldi.  O anda tekrar geçmişe gittim.  Bu kadar boktan bir şarkıyı o zamanlar nasıl beğendiğimi düşündüm.  Ama enteresan bir şekilde o zaman beğendiğim için hala beğeniyordum, şarkı ile özel ilişkimden dolayı Patience benim şarkım olmuştu artık.

Aslında yeni albümlerinden çaldıkları ve bir tanesi hiç fena olmayan (Madagascar) üç şarkı hariç bütün şarkılarla anılarım vardı ve yeni gitaristler soloları kafalarına göre değiştirdikleri zaman Slash’i aramamak mümkün değildi.  Benim için o solo aslında Slash’in solosuydu ve nereden çıktığı belirsiz Süpermen çorabı çizmeli Robin Finck’in kafasına göre emprovize etmeye “sanatsal yetkisi” yoktu!  Değişecekse Slash değiştirirdi ancak.  Zaten bu Robin (Nine Inch Nails’den gelen abi) en başta Slash şapkasıyla çıkarak benim için oldukça antipatik olmuştu.

Finck ve Süpermen Çizmeleri

Öte yandan Bumblefoot olarak da bilinen Ron Thal Don’t Cry’ın enteresan bir varyasyonunu yaptı ve çok beğendim.  Tek başına çaldı ve bütün Kuruçeşme Arena şarkıyı söyledi.  Axl Abi zannedersem arkada ses tellerini dinlendiriyordu. Gönül isterdi ki alternative lyrics olarak bilinen sözleri söyleselerdi ama o akşam orada bizim kadar manyak kaç kişi çıkardı bilemiyorum.

Richard Fortus ise Izzy Stradlin’e benzeyen bir arkadaş olduğu için kendisini pek tutmadım.  Hani zaten karizması da eksikti.  Aralarında ne kadar fark olduğunu konserin yarısında Izzy gelince anladık.  Bir anda ses değişti!  Seyirciler silkindiler ve zıplamaya başladılar.  Öte yandan gelen Izzy gerçekten yaşlanmıştı.  Polisin bir uyuşturucu partisini bastığı zaman yakalanmamak için herkesteki herşeyi biyerlerine çektiği iddia edilen adam bu muydu?  Bana daha çok Fuat Güner’in arkalarda kalmayı seven konser persona’sını hatırlattı doğrusu.  Mülayimliği kadar şapkası da yerindeydi, gülümsemesi de.  Ama cool’un tanımı yapılacaksa sözlüklere resmi konulabilir cinstendi, ayrı.  Zaten o çalmaya başlayınca sahne düzeni de değişti, herşey onun etrafına dağıldı sanki.

Izzy Fuat Güner Olmuş

Basçı Tommy Stinson yeniler arasında en hoşuma gideni oldu.  Zaten müziksel olarak söyleyecek lafım olmasa da Duff’a hiç ısınamamıştım.  Bu genç ise hem sempatikti hem de iyiydi – en azından diğerleri gibi sırıtmadı.

Dizzy Reed bildiğimiz Dizzy Reed.   Ötekiler kadar mühim bir eleman olduğunu düşünmüyorum.  November Rain için getirilen piyano ile uzun ve güzel bir solo yaptı. Davulcu (Brain) ise ne kokar ne bulaşır bir tip.

Genel sahne performansları zayıftı.  Üç solo gitariste ne gerek vardı anlayamadım üstelik bazen bir şarkıya birisi başlayıp ötekisi bitiriyordu ki hiç hoşuma gitmedi.  Ayrıca o kadar gitar ses çıkaracak diye bası da yeyip bitirdiler.  Dizzy’nin klavyesi zaten eskiden de bazı şarkılar hariç çok arka plandaydı.

Axl idare ederdi.   Aralarda birkaç espri yaptı.  Bir kız “Don’t Worry Mum, I am still with Axl. 93/06” (Merak etme ana, gene Axl’layım) pankartı çıkarttı – 93 konserindeki pankarta gönderme yaparaktan.  Axl pankartı aldı ve sahneden bizlere gösterdi sağolsun.  Sonra da “Annene söyle seni geç fazla beklemesin” diye ekledi.

Bir ara da konuşurken “This is a great night. We’ve got the moon, the boats, the fucking river” (Dublaj türkçesi: Dostum ne güzel bir gece, ay yukarıda, tekneler, bir de şu kahrolası nehir!) deyince izleyiciler infiale kapıldılar.  Türk insanı için dokuz kusurlu hareketten birisi olan Boğaz’a nehir denmesi zaten beklerken kızmış seyircinin tepesini attırdı ve çevremden “Bosphorus lan, bosphorus” diye düzeltmeler geldi hemen.  Halbuki bu kadar kızmaya gerek yoktu, boğaz da zamanında nehirmiş değil mi?

Konserin bitişi saat 1’i buldu.  Geri gelip Paradise City’yi söylediler ve en son patlamalarla konfetilerle bitirdiler.  Ben bir kez daha herşeyi başlatan Sweet Child’ı söylemelerini bekledim ama nafile.  Zaten benim de pilim bitmişti.  Axl yaşlandı ve şişmanladı da biz yerimizde mi saydık sanki?

Istanbul

30 Aralık 2008 Ek: Axl Rose ile yapılan güzel bir soru cevap seansı burada.

One Reply to “Izzy Stradlin Fuat Güner Olmuş”

  1. dostum fuckin’ river demedi. ”we got the moon, we got the river, we got the boat…” dedi

Yorum Yazınız / Leave a Reply